16 Ağustos 2012 Perşembe

İliklerime kadar ilkyaz


Yaşlı çınar ağacının arkasından olup bitenleri izliyordu öylece. Ağacın yaşlı olması ona güzel bir fırsat sağlamıştı; görünmek istemiyordu. Kız mutluluk içinde yürürken ağaçların yapraklarına, çokça gökyüzüne ve arada parkın orta yerindeki havuzun içinde yüzmekte olan ördeklere bakıyordu. Onu gören biri rahatlıkla mutluluğunu yüzünden okuyabilirdi. Sırıtık bir tebessümle adeta içinde bulunduğu doğa ile arkadaşlık ediyordu. Ördekler onun yedi cüceleriydi sanki. Ve ağaçlar konuşuyordu onunla. Durup bir an düşündü "Eğer ağaçlar konuşuyor olsaydı beni çoktan farkederdi." diye mırıldandı. Tam o an arkasından omzuna dokunan bir el hissetti. Döndü, Ömer'di bu elin sahibi. "Yine mi?" dedi ve güldü Ömer. "Gelsene, şu masaya oturalım.", parmağıyla kendi gerisindeki masayı gösterdi. Yüzünü buruşturarak gidip Ömer'le masaya oturdu. Ömer "Ne buluyorsun bu kızda? Dahası maden kızı bu kadar zamandır izliyorsun, niçin gidip konuşmadın hiç?" dedi. Kızardı. Utandı. "Sanane be!" dedi bir anlık hırçınlıkla. Ömer gibi kendisi de biliyordu ki bu kızgınlığı aslında kendisineydi; Ömer haklıydı. Haftalardır her pazar kızın buraya geliş saatini kendi geliş saatine denk getiriyor, fakat kızın önüne bile çıkmıyordu. Kız belki de onu hiç görmemişti. Madem onda farklı bir şeyler görüyor ve hoşlandığını düşünüyordu, niçin kıza görünmüyordu bir şekilde? Neden çekiniyordu? Kıza artık iyiden iyiye aşık olmaya başlamıştı bile. Ancak bunu kendine itiraf edemese de arkadaşı Ömer sık sık yüzüne vuruyordu. Masanın baktığı yerde onun saklandığı yaşlı çınar ağacının oluşu sebebiyle ismini bile bilmediği bu kızı izlemek için sandalyesini şöyle bir geriye atıp kafasını sola doğru eğdi. Kız şimdi havuzun kenarındaki bankta oturup kitap okuyordu.
...

Parka gelirken yol üstündeki kitapçıdan henüz bugün aldığı en sevdiği şairin şiir kitabını okurken kafasını bir türlü toplayamıyor, okuduğu şeye odaklanamıyordu. Her Pazar buraya gelirdi onun için. Fakat bir türlü bakmıyordu ona. Bir türlü yanaşmıyordu. Üstelik ilk geldiği gün ikisinin de birbirinden etkilendiğini düşünmüştü. Ondan sonra her Pazar buraya gelmeye başlamıştı; onun burada olduğu saatlere denk getirirdi. Biraz düşünceli bir çocuktu, sanki karamsardı. Sanki dünyanın tüm yükü onun üzerindeydi. Onun da ilgisini çeken buydu. İlk karşılaştıkları gün gözleri buluşmuş, sonra karşısındaki çocuk utangaçlıkla kafasını yere eğmiş, sonra onun bakmadığını sanarak yeniden bakmıştı. Yanında esmer, uzun boylu bir arkadaşı vardı. Yürüyüş yapıyorlardı birlikte. O da yürüyüş yapıyordu; her karşı karşıya geldiklerinde gözlerinin buluşması ona, onun da etkilendiğini hissettirmişti. Fakat haftalardır hiç bakmıyordu. Geliyor, dolaşıyor ve kızı görünce kaçar gibi bir yerlere saklanıp oturuyordu. "Benden hoşlanmadı mı acaba? Ya da hiç ilgisini çekmedim mi?" diye mırıldanırken yakaladı kendini. Utandı kendi kendine. Kafasını eğip yeniden elindeki kitaba baktı. Bu kez dikkatini toplamıştı. Bu şiiri çok seviyordu. Aklına cesaret isteyen bir fikir geldi. Bugün o çocuğu takip edecek, sonra da bu şiirin bulunduğu sayfayı koparıp bir şekilde ona ulaştıracaktı. Bu şiir masum hisleri anlatan bir şiirdi. Çok hoştu ve tam da onların durumuna göreydi. Yani eğer çocuk ilgileniyorsa böyleydi. 
Bunları düşünürken parka bir akordeoncu geldi. Akordeon sesini çok severdi. Çantasından cüzdanını çıkarıp parmaklarıyla bozuk para arandı. Birkaç kuruş buldu ve akordeoncu bankın önüne geldiğinde verdi. Sanatçı başını eğerek teşekkür etti ve yeni, güzel ve daha mutlu bir şarkı çalmaya başladı. Sokak sanatçılarını severdi. Akordeon sesi de mutluluk getirirdi ona. Akordeon çalan sokak sanatçısı şarkı bittiğinde eğilerek "İstediğiniz bir parça var mı?" diye sordu. Kız düşündü ve en sevdiği filmin müziği olan şarkıyı istedi. Şimdi cüzdanından birkaç bozukluk daha çıkardı adama vermek için. Adam kafasını "Almam!" manasında sallayınca kız şaşırdı. 

...

Akordeon çalan adam kıza niçin bu kadar yakındı? Akordeon sesini demek o da çok seviyordu... Ömer de artık sussa, diye düşündü. Döndü "Şarkıyı dinliyorum!" dedi. Ömer güldü. "Şarkıyı mı dinliyorsun yoksa aşkı mı...?" dedi. Ömere ters ters baktı ve yine kafasını eğerek kıza baktı. Kız adama para verecekken adamın istemeyişi onu kızdırmıştı. Kıza asılmaya mı çalışıyordu bu adam? On dakikadır başındaydı kızın, yeterdi bu kadarı. Ama şimdi çalmaya başladığı şarkı çok güzeldi. Bu şarkıyı bir yerlerden hatırlıyordu. Ömere'e döndü "Bu hangi şarkıydı?" Ömer "Hatırlamıyor musun? En sevdiğin yeşilçam filminin şarkısı. Sürekli mırıldanırsın ya!" dedi alaya alarak. Aklına gelmişti. Sanki kafasının içinde ışık yanmış gibi gözleri parladı "Aşk şarkısı filmi!" dedi. Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Utandı. Kız ona dönmüş bakıyordu. Rezil oldum, diye düşünürken tam; kız ona gülümsedi. Sıcacıktı. Ne yapacağını bilemedi. Kafasını öne eğdi.

...

Akordeon çalan adam fısıltıyla "Bugün git konuş, anladığım kadarıyla o utangaç biri. Sen atmalısın ilk adımı. Yoksa pişmanlık ikinizin de uzunca süre içinizi kemirir." dedi. Nasıl anlamıştı? Elindeki şiir kitabından olabilir miydi? Sonra devam etti adam "Benim çok büyük bir pişmanlığım var. Bu parkta doğdu o pişmanlık. Ben utangaç taraftaydım. O da hiç konuşmadı benimle... Çok iyi bir şairdir. Açık olan sayfadaki şiir benim de favorim. İyi şanslar sana!" dedi. Gülümsedi ve akordeonu çalarak parkta yürümeye devam etti. 
Şaşkınlık içerisinde adamın arkasından bakıyordu. Gözlerini alamadı bir süre. Ardından istemsizce arka tarafındaki masalarda oturan çocuğa yeniden baktı. Çocuk şimdi çok mutlu görünüyordu. Hafif kızarmıştı yüzü, az önce yüksek sesle bağırdığı içindi galiba. Baktığında bir ton daha kızardı sanki. Başını yine önüne eğdi. Arkadaşı hiç susmuyordu sanki. Ne zaman onlara baksa sürekli o konuşuyordu. 
Bugün konuşacaktı. Kesin konuşmalıydı. Akordeon çalan adam kesinlikle haklıydı, pişman olmak istemiyordu. Kaç haftadır her Pazar buraya gelişleri boşuna değildi; boşuna olmamalıydı. Bir şekilde bir yolunu bulup karşılaşmalıydı onunla.

...

Ömer artık dayanamadı. Kızgın bir öğretmen ifadesiyle parmağını sallayarak "Bugün gidip o kızla konuşacaksın! Yeter artık. Pişman mı olmak istiyorsun yoksa? Ne kadar utangaçlık bu böyle? Haftalardır kızı izlediğine göre kesin aşık oldun. Hayır, bir hafta kız gelmezse o zaman ne yapacaksın bakalım? Bence kız da senin için geliyor buraya. Kör müsün? Haftaya Pazar kızı göremezsen aşık değil olsan olsan alık olursun sen! Şapşal! Utangaçlığı bırak artık. Kız sana bakıyor işte, görmüyor musun? Aşkını kalbine mi gömeceksin arabeskler gibi? İyice saçmaladın artık sen!" 
Bunu hiç beklemiyordu Ömer'den açıkçası. Çok şaşırmıştı. Gözleri faltaşı gibi açıldı, hiçbir şey diyemedi. Ömer sakinleşti biraz sonra; normal bir ses tonuyla "Ne diyorsun, konuşacak mısın bugün? İstersen karşılaşmanızda yardım ederim. Gel, yürüyelim biraz."
Kalktılar ve yürümeye başladılar. 

...

Yine derin düşüncelere dalmışken bir anda içinden oturduğu banktan kalkmak geldi. Havuza doğru yürüdü. İlk geldiği zamanki mutluluk yoktu sanki içinde. Hareketleri yavaşlamıştı. Heyecan ve endişe vardı ve korkuyordu. Havuzun etrafında yürümeye başladı. Gözleri oturdukları masaya doğru kaydı. Kalkmış, havuza doğru geliyorlardı. Yoksa?... Neyse, beklentiye girmemeliydi. Kitabını çantasına sıkıştırmaya çalışırken ellerinin titrediğini farketti. Kafasını kaldırıp yeniden geldikleri tarafa doğru baktı. Karşıdan elinde yavru beyaz bir köpekle gelen kadına gülümsedi. Köpek ona doğru geliyordu. "Ah, ne kadar tatlısın sen öyle!" dedi ve eğilip köpeği sevmeye başladı. "Sizi sevdi." dedi kadın. "Herkese yanaşmaz böyle. Henüz üç aylık. O yüzden insanlardan korkuyor." güldü. O da gülümsedi. "Sevindim." dedi. Tam o sırada köpek kızın aksine doğru gitmeye başladı, sol tarafına. İki insanın ayakları vardı orda. Başını kaldırdı; oydu, o! Köpek ona yanaşmıştı. O da eğildi ve köğeği sevmeye başladı. Oynuyorlardı. Ani bir hareketle ayağa kalktı, biraz utanmış bir şekilde gülümsedi. Kadın "Ah! Demek ki bugün açılma günü. Kimseye yanaşmıyordu. Şaşkınım şu anda! " deyip bir kahkaha patlattı. Arkadaşıyla birbirlerine baktılar. Kadının ne demeye çalıştığını anlamamışlardı. O an ağzını açıp onlara açıklama yapmak geçti aklından, sonra vazgeçti. O sırada onun yanındaki esmer, uzun boylu arkadaşı "Kimleri yakınlaştıracağını biliyor." dedi. O zaman anlamıştı çocuğun ondan da etkilendiğini. Kızardı, şapşallaştı. Hareketlerini, mimiklerini kontrol edemediğini düşündü. Köpek giderken kadın "İyi günler!" dedi onlara. Her ikisinin de sırayla gözlerine bakıp muzipçe gülümsedi. Bu kez gözleri birbirinden ayrılmadı hiç. Sanki o an yıllar geçirmişlerdi birbirlerinin gözlerinde. 

...

Akşam evlerinin bahçesinde çimlerin üzerine uzanmış gökyüzünü izlerken onun ne kadar tatlı olduğunu düşünüyordu. Ömer haklıydı, aşıktı ona. Uzun hikayelerin olduğu defterine yazdığı o anları düşünüyordu şimdi. Şiirlerden konuşmuşlardı. Ağaçlardan, yıldızlardan... Aşk böyle bir şeydi demek! Aşk ne güzeldi. Akordeon sesinin ikisini de ne kadar mutlu ettiğinden, Aşk şarkısı filminin ikisinin de en sevdiği film olduğundan bahsederken şaşkınlıkla ve aşkla birbirlerinin gözünün içine bakıyorlardı. "Bu gece yıldızları izleyeceğim." demişlerdi aynı anda. Aynı anda! Şu an hangi yıldıza bakıyordu acaba? Ah, bu arada ismi ne kadar da güzeldi. Yağmur! Ne de güzel söylüyordu ismini. "Can.." derken içini titretiyordu. Ne güzel sesi vardı. Gözleri ne güzeldi. Şu an kurduğu hayaller bütün ömrüne bedeldi sanki. Birlikte okudukları şiirin mısrası gibi;

"Ah aşkın ilk hali,
 İliklerime kadar ilkyaz gibisin."

Rüya Perisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız benim için çok değerlidir.